Boşanma Sebepleri
- 12 Mart 2019
- Yayınlayan: Avukat Devrim Bozkurt
- Kategoriler: Aile Hukuku, Boşanma Velayet Nafaka Davaları, Makale & Haberler
Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri sayılarak tüketilmiştir. Kanunda yazılı sebepler dışında kalan nedenlerle boşanma davası açılarak boşanma kararı alınması mümkün değildir.
Kanundaki sırasına göre boşanma sebepleri aşağıdaki gibidir:
Zina Boşanma Sebebi mi?
TMK md. 161 hükmüne göre ” Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. ” Evlilik kurumu eşlere herşeyden önce sadakat borcu yüklemektedir. Karı veya kocanın sadakat yükümüne aykırı davranarak zina etmesi mutlak boşanma nedenidir. Zina, önemi nedeniyle boşanma nedenleri arasında ilk sırada sayılmaktadır. Bununla birlikte zina kavramının içeriği tam olarak anlaşılmalı ve sıkıkla yapıldığı gibi sadakatsiz davranışlarla karıştırılmamalıdır. Facebook vb. sosyal medya üzerinden başka erkek veya kadınlarla sohbet ve flört edilmesi zina değil tek başına sadakatsizlik fiilini oluşturur.
Zina eden eşi affeden karı veya kocanın dava hakkı düşer. Zinanın öğrenilmesinden itibaren 6 ay içinde dava açmayan eşin zina yapan eşi affettiği kabul edilir ve dava hakkı düşer. Zinayı öğrendiği halde karı koca hayatı yaşamaya devam eden eşin zina sebebine dayalı boşanma davasını dilediği zaman başvurabileceği bir silah olarak kullanması mümkün değildir. Zina fiili üzerinden 5 yıldan daha uzun bir zaman geçmişse yine zina sebebine dayalı olarak dava açma hakkı bulunmamaktadır.
Zinanın, yani eşlerden birinin üçüncü kişilerle cinsel ilişkiye girdiğinin ispatı doğal olarak çok güçtür. Bu hususta hakimi ikna etmeye elverişli maddi vakıaların ispatı yeterli olacaktır. Örneğin eşlerden birinin karşı cinsten birinin evinde gecelemesi, onunla aynı otel odasında kalması gibi maddi vakıaların ispatı halinde zinanın varlığı kabul edilmelidir.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma
TMK md. 162 hükmüne göre ” Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.” Burada zinadan farklı olarak tek bir eylem tarif edilmemiş olup üç başlık altında üç farklı eylem grubuna girebilecek eylemler söz konusudur.
Hayata kast, silahla, kaba kuvvetle veya başka herhangi bir şekilde eşlerden birinin diğerini öldürmeye teşebbüs etmesi halidir. Gece uyuyan eşin kafasına piknik tüpüyle vurulması, yatağa bağlanan eşin bıçaklanması, eşin boğazının nefessiz kalacak kadar uzun süreyle sıkılması, yemeğine fare zehiri katılması gibi eylemler neticesi istenen ölüm neticesi elde edilemediğinde hayatına kast edilen eş bu nedenle boşanma davası açabilir.
Pek kötü davranma, biraz daha çerçevesi geniş bir eylem grubunu tarif etmektedir. Eşlerden birinin diğerine sürekli olarak hakaret ederek onu toplum önünde küçük düşürmesi, fiziksel özellikleri veya dış görünüşü nedeniyle alay etmesi, kaba kuvvet uygulaması vb. eylemler pek kötü davranış olarak değerlendirilebilinir.
Ağır derecede onur kırıcı davranış, affedilemeyecek boyut ve ehemmiyette insan onuruna aykırı ve küçük düşürücü eylemlerdir. Bunlar doğrudan diğer eşi hedef alan davranışlar olmak zorunda değildir. Dolaylı yoldan da olsa diğer eşin onurunu kırıcı davranışlar bu gruba dahil edilebilir. Örneğin, cinsel temas olmadığı halde başkalarıyla telefonda veya sosyal medya aracılığı ile sözlü veya yazılı olarak flört edilmesi, cinsel içerikli mesajlar yollanması gibi eylemler zina oluşturmadığı halde ağır derecede onur kırıcı davranış örneğidir. Aynı şekilde eşcinsel ilişki zina değil ama ağır derecede onur kırıcı davranış örneğidir.
Aile mahkemesi hakiminin geniş takdir yetkisi kaza dairesi içindeki yerleşik toplumsal alışkanlıklara göre karar verilmesini zorunlu kılar. Yani davanın görüldüğü yerdeki genel kabul gören davranış kalıplarına göre yukarıdaki pek kötü davranma ve ağır derecede onur davranıcı davranışların çerçevesi belirlenmelidir.
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenine dayalı boşanma davası açma hakkı da aynı zinada olduğu gibi öğrenme tarihinden itibaren 6 ay ve nihayet eylem tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreler geçtikten sonra kullanılamaz.
Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Boşanma Nedeni Sayılıyor mu?
TMK md. 163 hükmüne göre ” Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.” Bu madde hükmünde kastedilen yüz kızartıcı suçlar olarak bilinen bazı suçları işlediği ceza mahkemesi kararıyla sabit olan eşe karşı açılan davalarla toplum nezdinde kabul görmeyerek ayıplanan bir yaşam tarzını benimseyen eşlere karşı açılacak davalardır.
Suç işleme nedenine dayalı boşanma davasında davacı eş, Yargıtay içtihatları ile hukukumuza yerleşen uygulamaya göre davalı eşin ceza mahkumiyetine neden olan bir suç işlediğini ve işlenen bu suç nedeniyle evlilik birliğini devam ettirmesinin kendisinden beklenemeyeceğini iddia ve ispat edecektir. Önem arz eden husus suç işlenmiş olmasının tek başına boşanma nedeni olmamasıdır.
Haysiyetsiz hayat sürmede ise davalı eşin davranışı suç oluşturmasa bile yerel örf ve adete aykırı olup kabul görmeyen hayat tarzı oluşturmaktadır. Evini terk ederek başkasıyla yaşayan eşin davranışı, sokaklarda yaşamaya başlayan alkolik bir eşin davranışı bu hususta örnek gösterilebilir.
Terk Boşanma Sebebi Sayılabiliyor
TMK md. 164 hükmüne göre ” Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. ” Terk nedenine dayalı boşanma davaları içeridği özel şekil şartları nedeniyle davacıları en çok zorlayan boşanma sebeplerinden biridir. Bu nedenle terk eden eşe karşı daha çok genel nitelikli nedenlerle dava açılmaktadır. Yasaya göre diğer eşi müşterek ikametgahtan gitmeye zorlayan veya eve girmesini engelleyen eş de terk hükümlerine göre dava edilebilir. Aile konutu olarak adlandırılan ortak konutta her iki eşin de oturma hakkı vardır ve bu hakkın kullanılması diğer eş tarafından engellenirse engelleyen eş sanki evi terk etmiş gibi terk nedeniyle boşanma davasına muhatap olur.
Evi terk tarihinden itibaren 4 ay geçtikten sonra terk eden eşe noter veya hakim aracılığı ile ihtar yapılması, bu ihtarda en geç iki ay içinde ortak konuta dönmediği takdirde terk nedenine dayalı boşanma davası açılacağı ihtar edilmesi gerekmektedir.
Evi terk eden eşin adresini bulmak ve tebligatın muhataba ulaştığını tespit gibi bir takım pratik güçlükler nedeniyle terk nedenine dayalı boşanma davaları seyrek görülen davalardandır. Çok yaygın bir erkek davranışı olan evi terk etme olgusu sıklıkla yaşanmakla birlikte zor ve zahmetli şekil şartları nedeniyle bu nedene dayalı boşanma davalarından çoğu kez sonuç alınamamaktadır.
Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma
TMK md. 165 hükmüne göre, “Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. ” Buradaki ilk ayırım akıl hastalığının, ortak hayatı olumsuz etkileyerek çekilmez derecede bulunması, ikinci ayırım da hastalığın tedavisinin bulunmamasıdır. Akıl hastalığını bilerek evlenen eşin bu sebebe dayanarak açacağı davanın kebul edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Bu gibi durumlarda somut olayın özelliğine ve dosya kapsamına göre karar verilir.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma
TMK md. 166 hükmüne göre, ” Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. ” Ülkemizdeki boşanma davalarının büyük bir çoğunluğu işte bu maddede tarif edilen ve “şiddetli geçimsizlik” olarak da adlandırılan bu boşanma sebebine dayalı olarak açılmaktadır. En genel ve soyut içerikteki bu boşanma sebebine bu kadar yoğun olarak başvuruluyor olması son derece düşündürücüdür.
Uygulamada davacı eş kendisi daha fazla kusurlu olmamak kaydıyla geçimsizliğe neden olan somut olayları tanık anlatımları vb. delillerle ispat ederek artık kendisinden evlilik birliğini devam ettirmesinin istenemeyeceğini ispat ederek sonuç almaktadır.
Aynı maddenin 3. bendinde 1 yıldan uzun süren evliliklerde eşlerin birlikte başvurması veya diğer eşin açılan davayı kabul etmesi halinde “evlilik birliği temelinden sarsılmış” sayılarak anlaşmalı boşanma olarak adlandırdığımız davaların yasal dayanağı oluşturulmuştur.
TMK 166/4’te ayrıca tüm boşanma nedenlerini kapsayan bir başka genel nitelikli hükme yer verilmiştir. Buna göre hangi nedenle açılmış olursa olsun bir davanın reddine karar verildiği halde aradan üç yıl geçmesine rağmen evlilik birliği yeniden kurulamamışsa yine “evlilik birliği temelinden sarsılmış” sayılarak eşlerden birinin talebiyle boşanmaya karar verilecektir.