Tam Yargı Davasından Ne Anlamalıyız?

İdare deyince aklımıza bir kurum veya kuruluşun yönetildiği makam veya yer gelir. İdareler tarafından yürütülen birçok iş ve eylem mevcuttur. İdare tarafından yürütülen iş ve eylemler nedeniyle kişilerin uğramış oldukları maddi veya manevi zararı tazmin etmek amacıyla açtıkları dava türüne “Tam Yargı Davası” denir. Tam yargı davası idare aleyhine açılır. Özel hukukta belirtilen alacak veya tazminat davasına benzer bir davadır.

Tam yargı davası alacak tazmini amacıyla açılmışsa, idare tarafından yapılan iş veya eylemin iptali davası ile birlikte de açılabilir veya önce iptal davası, daha sonra da idareye tazminat davası açılabilir.

Tam Yargı Davasına Bakmakla Yükümlü Mahkemeler Hangileridir?

Ülkemizde yargı sistemine göre, davalar öncelikle ilk derece mahkemelerde açılır. Bu mahkemelerin kararı sonrasında İstinaf ve temyiz mahkemeleri davaları yürütür. Tam yargı davalarında ilk derece mahkemeleri idare mahkemeleri ile vergi mahkemeleridir. İstinaf mahkemesi Bölge İdare Mahkemeleri, temyiz mahkemesi ise Danıştay’dır. Bazı davalarda ise temyiz mahkemesi davaya bakan ilk dereceli mahkemede olabilir.

Tam yargı davalarında hem idare mahkemeleri, hem de vergi mahkemelerinde açılan davalarının istinaf dilekçesi Bölge İdare Mahkemeleri’ ne, temyiz dilekçesi ise Danıştay’ a verilir.

Tam Yargı Davası Türleri Nelerdir?

Tam yargı davaları incelendiğinde, kişilerin idarenin yapmış olduğu iş ve eylemleri neticesinde uğramış oldukları maddi ve manevi zararların giderilmesi amacıyla açılan 4 farklı türde dava olduğunu görürüz.

Tazminat Amacıyla Açılan Tam Yargı Davası: Kişilerin idarenin iş ve eylemleri nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi amacıyla idari yargıda açmış oldukları tam yargı davasıdır. Özel hukukta gördüğümüz tazminat davasına benzer bir davadır. Örnek vermek gerekirse, belediye tarafından yürütülen asfalt çalışması nedeniyle vatandaşın aracına verilen zarar sebebiyle, vatandaşın belediyeye açmış olduğu tazminat davası bu türde bir davadır.

İstirdat Amacıyla Açılan Tam Yargı Davası: Kişilerin malvarlığına idare tarafından hukuka aykırı bir şekilde el konulması veya idare hesabına geçirilmesi nedeniyle, kişiler tarafından açılan malvarlığı geri alma veya bedelinin ödenmesi davasıdır. Örneğin, vatandaştan alınmaması gereken bir paranın idare tarafından alınması nedeniyle, vatandaş haksız yere alınan paranın idareden geri alınması için idare aleyhine dava açabilir.

Haksız Kesilen Vergi Nedeniyle Açılan Tam Yargı Davası: Vergi vermekle yükümlü olan kişi, idare tarafından kesilen verginin esasına veya miktarına karşı bir itiraz etmek istiyorsa, bu konuda vergi mahkemesine tam yargı davası açabilir. Bu tür davalar genellikle iptal davası niteliğinde açılır.

İdari Sözleşmelerden Kaynaklanan Tam Yargı Davası: İdari sözleşmeler, bir tarafta idarenin yer aldığı sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerden kaynaklanan sorunların çözümü amacıyla açılan tam yargı davaları bu kapsama girer. Davalar idarelerin sözleşmeden doğan işlemleri nedeniyle karşı tarafa verilen zararlara karşı açılır. Ancak bu davalarda sözleşme hükümleri değil, idari işlemlerin yasal olup olmadığı hususu değerlendirilir.

Tam Yargı Davalarına Göre İdarenin Hukuki Sorumluluk Durumları Nelerdir?

Genel olarak İdare hukukunda, idarelerin iki farklı sorumluluğu bulunmaktadır.

Özel hukuk alanı içerisinde yer alan, idarenin yapmış olduğu sözleşmelerden veya eylemler nedeniyle oluşan özel hukuk sorumluluğu; Örneğin İl Özel İdaresine ait bir aracın trafikte kazaya karışması nedeniyle tam yargı davası açılmaz. Bu durumda ancak özel hukuk davası açılabilir.

Özel hukuk alanı içerisinde yer almayan, idare hukuk ilkelerine göre idare tarafından yapılan sözleşmelerden kaynaklanan kamu hukuku sorumluluğu;  Örneğin trafik ışıklarının düzenlenmesiyle sorumlu idarenin, trafik ışıklarını yanlış yere koyması neticesinde, trafik kazası yapan vatandaş idareye karşı tam yargı davası açabilir. İdarenin eylemleri neticesinde uğramış olduğu maddi veya manevi zararın tazmin edilmesini isteyebilir. Bu tarz davalarda idarenin vatandaşa iki ana sorumluluğu vardır.

Bunlardan birisi idarenin kusurlu sorumluluk kapsamındaki hizmet kusuru nedeniyle tazmin sorumluluğu, diğeri ise idarenin kusursuz sorumluluk ilkesine göre sorumluluğudur.

Tam yargı davalarında mahkeme davaya konu olan olayda idarenin hizmet kusuru olup olmadığını mutlaka araştırmalıdır. İdarenin hizmet kusurunun olmadığının tespiti halinde ise idarenin kusursuz sorumluluk kapsamında davadan sorumlu tutulup tutulmayacağı hususunu da ayrıca değerlendirilir.
Mahkemeler bu tür davalarda idareyi vatandaşa maddi veya manevi bir tazminat ödemeye karar verirse, mutlaka kararda idarenin sorumluluğun hizmet kusurundan mı, yoksa kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince mi oluştuğunun belirtilmesi gerekir.

Davaya konu olayın araştırılması neticesinde olayın, olayda zarar gören veya üçüncü bir şahıstan kaynaklandığının tespiti halinde ise gerçekleşen olay ile idarenin nedensellik bağının kurulamayacağı için idarenin tazmin sorumluluğu olamaz.

Hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kapsamında idarenin sorumlu tutulabilmesi için nedensellik bağının mutlaka kurulabiliyor olması gerekir. Ancak nedensellik bağının aranmadığı bazı istisna durumlar da mevcuttur. Örneğin sağlık alanındaki hizmetlerde mutlaka hizmet kusuru aranmaktadır. Sağlık hizmetleri ile ilgili olarak kusursuz sorumluluk ilkesine göre tam yargı davası açılamaz

İdarenin Hizmet Kusurundan Kaynaklanan Sorumluluğu

Hizmet kusuru, idarenin yapmış olduğu iş veya eylemlerinde aksaklıkların oluşması veya ihmalinin bulunmasıdır. Hizmet kusurunun oluşması genel olarak üç farklı şekilde gerçekleşir.

*   İdarenin sorumluluğu kapsamındaki hizmeti hiç vermemesi nedeniyle,
*   İdarenin sorumluğu kapsamındaki hizmeti geç vermesi,
*   İdarenin sorumluluğu kapsamındaki hizmeti kötü bir şekilde vermesi,

Hizmet kusuru genel olarak idarenin kamu hizmetlerini iyi organize edememesi veya işletememesi neticesinde oluşur. Kamu görevlilerinin görevlerini layıkıyla yerine getirmemelerinden kaynaklanan kişisel görev kusuru aslında idarenin hizmet kusurunun oluşmasında en büyük etkendir.

İdarenin hizmet kusuru nedeniyle açılan davalardaki davaya neden olan hususlar aşağıda belirtilmiştir.

*  Kamu hastanelerinde görev yapan bir doktorun acile gelen bir hastaya zamanında müdahale yapmaması nedeniyle, hastanın hayatını kaybetmesi,
*  Elektrik nakil hatlarının olması gereken yükseklikte yapılmaması nedeniyle köylünün tellere dokunması neticesinde hayatını kaybetmesi,
*  İdarenin trafik işaretleri yanlış yere koyması neticesinde trafik kazasının meydana gelmesi,
*  Askeri alanın tel örgülerle çevrilmemesi nedeniyle çocukların bu alana girerek mühimmatlarla oynaması neticesinde yaralanmaları,
*  Belediyenin çöp toplama faaliyetini aksatması nedeniyle oluşan mikroplu ortamda vatandaşların hastalanması,
*  İdarenin riskli binalarda vatandaşların oturmasına müsaade etmesi ve riskli binaların yıkılması neticesinde vatandaşların hayatını kaybetmesi,

İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

İdarenin meydana gelen olayla ilgili hizmet kusuruna bakılmaksızın, sorumluluk alanındaki eylem ve iş ile ilgili nedensellik bağının bulunmasına kusursuz sorumluluk denilmektedir. Kusursuz sorumluluk aslında meydana gelen olay ile ilgili ortaya çıkan külfetin idareye paylaştırılması amacıyla oluşturulmuş bir sorumluluktur. Bu sorumluluk adalet, eşitlik ve nefaset vb.. ilkeler kapsamında değerlendirilir.

İdare hukuku kuralları kapsamında davalarda ilk önce hizmet kusurunun olup olmadığının incelenmesi, hizmet kusurunun bulunmaması halinde ise kusursuz sorumluluk ilkesine göre oluşan maddi veya manevi zararın belirlenmesi gerekir.

İdarede Görev Yapanların Kişisel Kusur Sorumluluğu

İdarede görev yapan kişilerin yapmış oldukları görevler dışındaki eylem veya işlemlerinin yol açtığı zararlardan bizzat kendileri sorumludur. Bu tür davalarda kişiler kamu görevlisi olarak değil sıradan bir vatandaş olarak değerlendirilir. Bu tür durumlar özel hukuk alanına girer ve  asliye hukuk mahkemelerinde görülür. Kamu görevlisinin suç işlemesi veya kasıtlı hareket etmesi ille kamu görevlisinin mahkeme kararını uygulamaması gibi davalar en çok karşılaşılan durumlardır.

Avukat Devrim Bozkurt

Kadıköy / İstanbul – Türkiye



Yazar: Avukat Devrim Bozkurt
Avukat Devrim Bozkurt 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 2000 yılından bu yana İstanbul Barosuna 23961 sicil numarası ile kayıtlı serbest avukat olarak çalışmaktadır. Avukatlık mesleğine kendisine ait DB Hukuk Bürosunda gerçek ve tüzel kişilere yasal danışmanlık ve dava takibi gibi hukuk hizmetleri vererek devam etmektedir.